MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA (ISKAT)


MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA (ISKAT)
MİRASÇILIKTAN ÇIKARMA (ISKAT)
Makale Yazarı
Av. Cem YENİOCAK

Mirastan mahrumiyet diğer adıyla mirasçılıktan çıkarma(ıskat) güncel hayatta mirasçılıktan kaynaklanan ilişkilerde karşımıza çıkabilen güncel olaylardan biridir. Aynı zamanda ilgili konu dahilinde muris muvazaası gibi yasal olmayan işlemlere de yol açabilmektedir.

Mirasçılıktan Çıkarma İşlemi Nedir ?
Saklı paylı mirasçıların saklı paylarının ellerinden alınabilmesi için iki ihtimalden söz edebiliriz. Bunlar mirastan feragat sözleşmesi ve ıskat müessesidir. Feragat sözleşmesi gerçek bir karşılıklı rıza ile yapılan sözleşme olmak ile beraber , ıskat ise tek taraflı bir hukuki işlemle gerçekleştirilebilen bir işlemdir.  Ayrıca ıskat kendi içerisinde de cezai ıskat(TMK m.510) ve aciz sebebiyle mirastan çıkarma (TMK m.513) müessesi ile ikiye ayrılmaktadır.
Cezai ıskat Kanun maddesinin niteliğini incelediğimizde saklı paydan mahrum bırakılmak istenen kişiyi cezalandırmayı esas alan bir madde olduğu için doktrinde “cezai çıkartma” (Strafenterbung) adı da verilmektedir.  Aciz sebebiyle mirastan çıkarma ise yine doktrinde karşımıza “koruyucu çıkarma” veya “önleyici çıkarma” (Präventiventerbung) olarak karşımıza çıkmaktadır. Burada önemli olan fark ise muriss muvazaası ile aciz sebebiyle mirastan çıkarmanın karıştırılmamasıdır.

Iskat Hangi Şartlarda Yapılabilir ? 
Cezai Iskat , Medeni Kanun kapsamında “Mirasçılıktan Çıkarma” başlığı ile madde 510’da yer almaktadır. Burada asıl unsur “mirasçının miras bırakana veya onun yakınlarına karşı ağır bir suç işlemesi” veya “aile hukukundan doğan görevlerini önemli ölçüde ihlal etmesi” ile ortaya çıkmaktadır. Cezai ıskat yukarıda anlatıldığı üzere olan Medeni Kanundan kaynaklanan unsurlar nedeniyle uygulanabilir. 
Aciz sebebiyle mirastan çıkarma ise miras bırakanın “mirasçının alt soyunu koruma gayesi” ile gerçekleştirdiği ıskattır.  Burada asıl unsur ise aciz halde bulunma nedeniyle, düşecek mirasın tamamının hemen alacaklıların eline geçmesini önlemek ve böylece bu mirasçının çocuklarını korumaktır.


Iskat Nasıl Yapılmalıdır ?
MK m. 513’te belirtilmemiş olmakla birlikte, cezai çıkarmada olduğu gibi, aciz sebebiyle çıkarmanın da miras bırakanın ölüme bağlı bir tasarrufuyla yapılması şarttır (MK m. 510/I). Mirasçılıktan çıkarma, miras bırakanın tek taraflı bir tasarrufu olup, bunun vasiyetnameyle yapılması gerekir. Vasiyetname şekillerinden herhangi biriyle mirasçılıktan çıkarma yapılabilir. 

Mirasçılıktan çıkarma için, miras bırakanın açık bir irade beyanı gerekir. Miras bırakan, altsoyunu mirasçılıktan çıkardığını ölüme bağlı tasarrufunda açık olarak bildirmelidir. Aynı şekilde, cezai çıkarmada olduğu gibi, aciz sebebiyle (koruyucu) çıkarmada da, çıkarma sebebinin gösterilmesi şarttır (MK m. 512/I).

Mirastan Mal Kaçırma (Muris Muvazaası) Nedir ?
Bu kavramdan bahsedebilmek için öncelikle muvazaanın terim olarak anlamını bilmemiz gerekmektedir.  Muvazaa , tarafların gerçekte istemedikleri bir sözleşmeyi üçüncü kişileri aldatma amacıyla yapmaları anlamını taşımaktadır.  Bu mal kaçırma, miras bırakan ve sözleşmenin karşı tarafının görünürde bir sözleşme yapması ancak bu sözleşmenin arkasına asıl niyetlerini içeren başka bir sözleşmeyi gizlemesi şeklinde karşımıza çıkmaktadır.  Muris muvazaası terimi, Yargıtay içtihatlarıyla hukuk sistemimize girmiştir.
Muris muvazaasına ilişkin ilk Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 01.04.1974 tarihli 1/2 sayılı karardır. Söz konusu kararda; “Bir kimsenin mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak amacıyla gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazı hakkında tapu sicil memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklamış olduğunun gerçekleşmesi halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın, miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar görünürdeki satış sözleşmesinin danışıklı (muvazaalı) olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de biçim koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabilirler.” denmek suretiyle muris muvazaasının varlığı kabul edilmiştir. 

Muris Muvazaasının Sonucu Nedir ?
Muvazaalı olarak yapılan görünürdeki sözleşmenin akıbetinin ne olacağı konusunda Türk Borçlar Kanununda (TBK) açık bir düzenlemeye yer verilmemiştir. Ancak, TBK m. 19 irade teorisini kabul etmiştir. Bu teoriye göre, muvazaalı sözleşmenin taraflarının iradesinin de muvazaalı işlemin meydana gelmemesi, yani hüküm ve sonuç doğurmaması olduğu bir gerçektir. Bunun sonucu olarak görünürdeki sözleşme geçersizdir.  Geçersizliğin türü ise, kesin hükümsüz olur. Buna göre; muvazaalı sözleşme baştan itibaren geçersiz olup, ileri sürülmesi için herhangi bir zamanaşımı süresi söz konusu değildir. Yani söz konusu geçersizlik her zaman ileri sürülebilir. 

Muris Muvazaasının gerçekleşmesi için gereken unsurlar hangileridir?
1. Görünürdeki işlem
2. Gizli işlem
3. Muvazaa anlaşması
Ancak bu 3 unsurun beraber gerçekleşmesi ile muris muvazaası ortaya çıkacaktır. Ayrıca tali unsur olarak da miras bırakanın “mirasçıları aldatma kastı” da etki doğuran unsurlardan biridir.

Muris Muvazaasına karşı hangi dava nereye açılmalıdır?
Tapu iptali ve tescil davası ile beraber , gerekirse vasiyetnamenin iptali davası beraber açılması gerekebilmektedir.
Tapu iptali ve tescil davasında görevli mahkeme 6100 sayılı HMK’nın 2/1 maddesi uyarınca Asliye Hukuk Mahkemesine, yetkili mahkeme ise HMK 12/1 uyarınca taşınmazın bulunduğu yer mahkemesinde açılması gerekir.
Vasiyetnamenin iptali davasında ise görevli mahkeme yine Asliye Hukuk Mahkemesidir. Miras bırakanın yerleşim yeri mahkemesinde açılması gerekir. Bu mahkemeler kesin yetkilidir.

Muris Muvazaası kapsamında kimler dava açabilir ?
Doktrinde bir çok tartışma olmasına karşın İçtihadı Birleştirme Kararı aşağıda görüldüğü üzere bizi cevaba yönlendirmektedir. Bu kapsamda “Miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar” bu davayı açabilecektir.
Bir kimsenin; mirasçısını miras hakkından yoksun etmek amacıyla, gerçekte bağışlamak istediği tapu sicilinde kayıtlı taşınmaz malı hakkında Tapu Sicil Memuru önünde iradesini satış doğrultusunda açıklanmış olduğunun gerçekleşmiş bulunması halinde, saklı pay sahibi olsun ya da olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılarının, görünürdeki satış sözleşmesinin Borçlar Kanununun 18. Maddesine dayanarak muvazaalı olduğunu ve gizli bağış sözleşmesinin de şekil koşulundan yoksun bulunduğunu ileri sürerek dava açabileceklerine ve bu dava hakkının geçerli sözleşmeler için söz konusu olan Medeni Kanunun 507. ve 603. maddelerinin sağladığı haklara etkili olmayacağına Yargıtay İçtihatları Birleştirme Büyük Genel Kurulunun1.4.1974 günlü ikinci toplantısında oyçokluğuyla karar verildi.”

Muris Muvazaasında miras bırakanın asil iradesinin tayini nasıl yapılır ?
Yargıtay, miras bırakanın gerçek iradesinin ne olduğu tespitini yaparken esas alınması gereken olguları şu şekilde sıralamaktadır: 
Ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri,
Toplumsal eğilimleri,
Olayların olağan akışı,
Miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı,
Davalı yanın alış gücünün olup olmadığı
Satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark
Taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki.



Muris Muvazaası ile ilgili Yargıtay Kararları:
YARGITAY 1. Hukuk Dairesi ESAS: 2013/13138 KARAR: 2013/12593 

TAPU İPTALİ VE TESCİL
MURİS MUVAZAASI
MİRASÇILARDAN MAL KAÇIRMA
MURİSİN TAŞINMAZ SATMAYA İHTİYACI OLMAMASI
MUVAZAALI SATIŞ

Yanlar arasında görülen tapu iptali ve tescil davası sonunda, yerel mahkemece davanın reddine ilişkin olarak verilen karar, davacı vekili tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;

KARAR 
Dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil isteğine ilişkindir. 
Mahkemece, mirasbırakanın davaya konu edilen temliki yaparken davacı eşinden mal kaçırma kastı taşımadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Toplanan deliller ve dosya içeriğinden; miras bırakan M...'nın 02.06.2010 tarihinde öldüğü, geride davacı sağ eşi ile müşterek çocukları olan davalı ve dava dışı bir kızının daha mirasçı olarak kaldıkları, murisin 26.04.1994 tarihli akitle 128 parsel sayılı taşınmazdaki 2 numaralı bağımsız bölümü davalı kızına satış suretiyle temlik ettiği, aynı akitle 1 numaralı bağımsız bölümü de dava dışı kızına devrettiği, bu taşınmazlar dışında üç ayrı taşınmazdaki paylarını da dava dışı kızına sonraki tarihlerde temlik ettiği, yapılan bu temlikler nedeniyle bu dosya davalısı F...'nın kız kardeşi aleyhine açtığı ve ... Asliye Hukuk Mahkemesinin 2010/122 E- 2012/ 126 K.sayılı dosyasında görülen dava ile murisin dava dışı kızına yaptığı temliklerin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğu gerekçesi ile davanın kabul edilerek verilen hükmün kesinleştiği anlaşılmaktadır.

Bilindiği üzere; uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa,niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türü dür. Söz konusu Muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir. 

Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay İçtihatlarında ve 0l/04/1974 tarih 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Medeni Kanunun 706, Borçlar Kanunun 237 ve Tapu Kanunun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler. 

Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun içinde ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alış gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.

Somut olayda ise; yukarıda açıklanan olgular ile tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde, miras bırakanın mal satmaya ihtiyacının olmadığı, tapuda satış biçiminde gösterilen temlik karşılığında davalının bedel ödemediğini tanıkların beyan ettikleri, murisin diğer kızına yaptığı temliklerin mal kaçırma kastı taşıdığından iptaline ilişkin kesinleşmiş mahkeme kararının bu dava bakımından da güçlü delil niteliğinde olduğu gözetildiğinde, mirasbırakanın asıl irade ve amacının satış olmayıp, mal kaçırma kastıyla davaya konu edilen temliki yaptığı anlaşılmaktadır.

Hal böyle olunca; davanın kabulüne karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile davanın reddine karar verilmesi doğru değildir. 

Davacının temyiz itirazları belirtilen nedenlerle yerindedir. Kabulüyle, hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK.'nın 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 16.09.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Başka bir muris muvazaası kararında ise Yargıtay şöyle bir kararda bulunmuştur:

YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ 2016/10444 E.  ,  2019/4121 K. 

"İçtihat Metni"
MAHKEMESİ:ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
DAVA TÜRÜ: TAPU İPTALİ VE TESCİL-TENKİS

Taraflar arasında birleştirilerek görülen tapu iptali ve tescil, tenkis, mülkiyetin tespiti davası sonunda, yerel mahkemece asıl ve birleştirilen davaların reddine ilişkin olarak verilen karar asıl ve birleştirilen davacılar tarafından yasal süre içerisinde temyiz edilmiş olmakla dosya incelendi, Tetkik Hakimi ...’ın raporu okundu, açıklamaları dinlendi, gereği görüşülüp düşünüldü;
KARAR-
Asıl dava, muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı tapu iptali ve tescil, birleştirilen dava tapu iptali tescil-tenkis ve mülkiyetin tespiti isteklerine ilişkindir.Asıl ve birleştirilen davalarda davacılar, mirasbırakanları ...’in adına kayıtlı 190, 161, 177, 195, 202, 209, 239, 249 parsel sayılı taşınmazlarını ölünceye kadar bakma akdi ile davalı oğluna temlik ettiğini, yapılan işlemlerin mirastan mal kaçırma amaçlı ve muvazaalı olduğunu ileri sürerek asıl davada tüm taşınmazlar yönünden pay oranında tapu iptali ve tescile karar verilmesini, birleşen davada sadece 239 parsel sayılı taşınmaz yönünden pay oranında tapu iptali ve tescile, olmadığı takdirde tenkise,ayrıca söz konusu taşınmaz üzerinde bulunan çift daire dört bağımsız bölümden oluşan iki katlı bağımsız betonarme evin davacının kullandığı sağ taraftaki iki bağımsız bölüm ve tek katlı ahırın mülkiyetinin tespiti ile davacı adına tapuya kayıt ve tesciline karar verilmesini istemişler, birleştirilen davada davacı 25.02.2014 tarihli ıslah dilekçesi ile, 239 parsel haricindeki diğer taşınmazları da davaya dahil ettiklerini bildirmiştir.
Davalı, murisin tüm bakımı ile kendisinin ilgilendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.
Mahkemece, iddianın ispatlanamadığı gerekçesi ile asıl ve birleştirilen davaların reddine karar verilmiştir.Dosya içeriğinden ve toplanan delillerden, 1930 doğumlu mirasbırakan ...’in 12.07.2009 tarihinde öldüğü, geriye davacı oğulları ... ve ..., davalı oğlu ... ile dava dışı kızları ... ve ...’nin kaldıkları, murisin adına kayıtlı 177- 239-161-209-202-195-190 parsel sayılı taşınmazlarını 14.05.2002 tarihinde, 249 parsel sayılı taşınmazını ise 21.06.2002 tarihinde ölünceye kadar bakım akdi ile davalıya devrettiği, mirasbırakan adına kayıtlı 19 parça daha taşınmazı olduğu anlaşılmaktadır.Dosya içeriğine, toplanan delillere,hükmün dayandığı yasal ve hukuksal gerekçeye ve özellikle birleşen davada mülkiyetin tespiti ile davacı adına tesciline ilişkin istemin hukuki yarar yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla birleşen davanın davacısının bu yöne değinen temyiz itirazları yerinde görülmediğinden reddi ile hükmün bu yönden ONANMASINA ( oy çokluğu ile)
Asıl ve birleşen davada davacıların diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince,
Bilindiği üzere, uygulamada ve öğretide "muris muvazaası" olarak tanımlanan muvazaa, niteliği itibariyle nisbi (mevsuf-vasıflı) muvazaa türüdür. Söz konusu muvazaada miras bırakan gerçekten sözleşme yapmak ve tapulu taşınmazını devretmek istemektedir. Ancak mirasçısını miras hakkından yoksun bırakmak için esas amacını gizleyerek, gerçekte bağışlamak istediği tapulu taşınmazını, tapuda yaptığı resmi sözleşmede iradesini satış veya ölünceye kadar bakma sözleşmesi doğrultusunda açıklamak suretiyle devretmektedir.
Bu durumda, yerleşmiş Yargıtay içtihatlarında ve 1.4.1974 tarihli 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere görünürdeki sözleşme tarafların gerçek iradelerine uymadığından, gizli bağış sözleşmesi de Türk Medeni Kanunu'nun (TMK) 706., Türk Borçlar Kanunu'nun (TBK) 237. (Borçlar Kanunu'nun (BK) 213.) ve Tapu Kanunu'nun 26. maddelerinde öngörülen şekil koşullarından yoksun bulunduğundan, saklı pay sahibi olsun veya olmasın miras hakkı çiğnenen tüm mirasçılar dava açarak resmi sözleşmenin muvazaa nedeni ile geçersizliğinin tespitini ve buna dayanılarak oluşturulan tapu kaydının iptalini isteyebilirler.Hemen belirtmek gerekir ki; bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, mirasbırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır.Öte yandan, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun (TBK) m. 611. maddesine göre ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akittir. (818 s. Borçlar Kanununun (BK) m. 511). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer. (TBK m. 614 (BK) m. 514)).Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz.Kural olarak, bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikin de muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (TBK m. 19 (BK m. 18)). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu'nun 1.4.1974 gün ve 1/2 sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur. Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.Somut olaya gelince; mirasbırakan adına kayıtlı dava dışı taşınmazların dava tarihindeki değerleri toplamı 155.707.88 TL, çekişme konusu davalıya devredilen taşınmazların dava tarihindeki değerleri toplamı ise; 274.242.8 TL olup,yukarıda değinilen ilkeler ve olgular gözetildiğinde, davalıya yapılan temlikler bakımından makul sınırın aşıldığı, mirasbırakanın çekişmeli taşınmazlardan bir kısmını devrederek bakımını sağlayabilecek iken, adına kayıtlı taşınmazlarından çok değerli olanları devrettiği, bu nedenle temliklerin mirasçılardan mal kaçırma amaçlı olarak yapıldığının kabulü gerekmektedir.
Kabule göre de, bilindiği üzere; 6100 Sayılı HMK’nın 186. maddesinde “Mahkeme, tahkikatın bitiminden sonra, sözlü yargılama ve hüküm için tayin olacak gün ve saatte mahkemede hazır bulunmalarını sağlamak amacıyla iki tarafı davet eder. Taraflara çıkartılacak olan davetiyede, belirlenen gün ve saatte mahkemede hazır bulunmadıkları takdirde yokluklarında hüküm verileceği hususu bildirilir. Sözlü yargılamada mahkeme, taraflara son sözlerini sorar ve hükmünü verir” düzenlemesi yer almıştır.Eldeki davada, 19.02.2016 tarihli duruşmada, davacı vekilinin eksik harcı ikmal ettiklerini belirterek, bilirkişi raporuna itirazlarının değerlendirilmesini istediği, müstemir yetkili hakimin izinli olması ve dosyaya geçici yetkili olarak bakılması nedeni ile bilirkişi raporlarına itirazların değerlendirilmesi hususunda dosyanın incelemeye alınmasına ve duruşmanın 16.03.2016 tarihine bırakılmasına karar verildiği, 16.03.2016 tarihli celsede ise, asıl ve birleşen dosyada davacı vekillerinin davanın kabulüne karar verilmesini istediklerini beyan ettikleri, mahkemece, tahkikatın bittiği bildirilerek sözlü yargılama aşamasına geçilmeden davanın reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Hal böyle olunca, yukarıda değinilen ilke ve olgular gözetilmek sureti ile muris muvazaası iddiası yönünden davanın kabulüne karar verilmesi ve 6100 sayılı HMK'nin 186/1. maddesi hükmü doğrultusunda sözlü yargılama için gün tayin edilerek taraflara meşruhatlı davetiye gönderilmesi, belirlenen günde hazır olan taraf veya taraflara son söz hakkı verilmesi, ondan sonra karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ve noksan inceleme ile yetinilerek yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.Asıl ve birleştirilen davada davacıların belirtilen hususlara yönelik temyiz itirazlarının kabulü ile hükmün (6100 sayılı Yasanın geçici 3.maddesi yollaması ile) 1086 sayılı HUMK'un 428.maddesi gereğince BOZULMASINA, alınan peşin harcın temyiz edene geri verilmesine, 26/06/2019 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.

DİPNOT VE REFERANSLAR
  Prof.Dr İlhan HELVACI , İlhan Helvacı Dersleri , Mirastan Mahrumiyet s.1
2 Dr. Öğr. Üyesi Köksal KOCAAĞA, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7, Sayı:1,2005,s.83-102
3Av. Samet Can ASLAN , Mirastan Iskat , Hukukiblog.com , 2 Mart 2018
4 Dr. Öğr. Üyesi Köksal KOCAAĞA, Dokuz Eylül Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:7, Sayı:1,2005,s.83-102
5 Meryem GÜNAY, Roma Hukukundan Günümüze Muvazaa Kavramı, Ankara-2007
6 Yargıtay 1. HD., 1978/10321E., 1978/11567K., T:02.11.1978
7 Zeynep Uyar HATİPOĞLU,DÜHFD, Cilt: 22, Sayı: 36, Yıl: 2017, s. 109-135
8 www.sinerjimevzuat.com.tr (E.T: 08.03.2017)
9 Antalya, Borçlar, s. 285; Eren, s. 372; Nomer, Haluk: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 14. Bası, Beta Yayıncılık, 2015, s. 74; Hatemi / Gökyayla, s. 84; Akıntürk / Ateş Karaman, s. 56.
10 Reisoğlu, s. 104; Hatemi / Gökyayla, s. 84; Antalya, Borçlar, s. 285. Doktrinde, görünürdeki işlem açısından geçersizliğin türünün kesin hükümsüzlük olmadığını, muvazaalı işlemde ciddi beyan iradesi olmadığı için hukuken yok hükmünde olduğunu savunan yazarlar vardır. Bu yazarlara göre; taraflar beyan iradesinin yokluğu hususunda anlaşmakta bunun sonucu olarak da sözleşmenin kurulmadığını kabul etmek gerektiğine vurgu yapmaktadırlar. Bkz. Eren, s. 372-373; Kocayusufpaşaoğlu, s. 354.
11 Yargıtay 1. Hukuk Dairesi, E. 2014/14061, K. 2016/9522, T. 18.10.2016 tarihli kararı: “her ne kadar akitte gösterilen bedel akit tarihindeki gerçek bedelden düşük ise de, salt bedeller arasındaki oransızlığın tek başına muvazaanın delili olamayacağı açıktır.” Yargıtay 1. Hukuk Dairesi E. 2014/13254, K. 2016/9518, 18.10.2016 tarihli kararı: “miras bırakanın ölümü ile geriye 3 farklı bağımsız bölüm ile bir miktar paranın kaldığı, bunlarında 17.09.2009 tarihli miras taksim sözleşmesi ile taraflar arasında paylaşıldığı, öte yandan tanık anlatımlarına göre murisin bakımı ile davalı ve eşinin ilgilendiği, hastalığı ve ameliyatı sebebi ile birçok masraf yapıldığı, bütün masraflara davalın ve ailesinin katlandığı anlaşılmaktadır. bu tür uyuşmazlıkların sağlıklı, adil ve doğru bir çözüme ulaştırılabilmesi, davalıya yapılan temlikin gerçek yönünün diğer bir söyleyişle miras bırakanın asıl irade ve amacının duraksamaya yer bırakmayacak biçimde ortaya çıkarılmasına bağlıdır. Bir iç sorun olan ve gizlenen gerçek irade ve amacın tespiti ve aydınlığa kavuşturulması genellikle zor olduğundan bu yöndeki delillerin eksiksiz toplanılması yanında birlikte ve doğru şekilde değerlendirilmesi de büyük önem taşımaktadır. Bunun için de ülke ve yörenin gelenek ve görenekleri, toplumsal eğilimleri, olayların olağan akışı, miras bırakanın sözleşmeyi yapmakta haklı ve makul bir nedeninin bulunup bulunmadığı, davalı yanın alım gücünün olup olmadığı, satış bedeli ile sözleşme tarihindeki gerçek değer arasındaki fark, taraflar ile miras bırakan arasındaki beşeri ilişki gibi olgulardan yararlanılmasında zorunluluk vardır. Öte yandan; satışa konu edilen bir malın devrinin belirli bir semen karşılığında olacağı kuşkusuzdur. Semenin bir başka ifade ile malın bedelinin ise mutlaka para olması şart olmayıp belirli bir hizmet veya bir emekte olabileceği kabul edilmelidir. Esasen yukarıda da değinildiği üzere muris muvazaası hukuksal nedenine dayalı olarak açılan davaların hukuki dayanağını teşkil eden 01/04/1974 tarih ve ½ sayılı İçtihadı Birleştirme Kararında miras bırakanın gerçek iradesinin mirasçıdan mal kaçırma amaçlı olması halinde uygulanabilirliğinin kabulü gerekir. Başka taşınmazları ve bir miktar parası olan miras bırakanın ölümünden sonra miras taksim sözleşmesi ile taşınır-taşınmaz malların paylaşıldığı, dava konusu taşınmazın temlikinde ise miras bırakanın gerçek irade ve amacının diğer mirasçılardan mal kaçırma olmadığı, davalının kendisi ve eşi ile ilgilenmesi, maddi ve manevi destekte bulunmasından duyduğu minnet sonucu devri yaptığının kabulü gerekir.” www.kazanci.com (E.T: 01.04.2017).
12 Kayseri Barosu , Güncel İçtihatlar , http://www.kayseribarosu.org.tr/Print.aspx?ID=24461&Tip=Haber

13Yargıtay 1.Hukuk Dairesi , Esas:2013/13138 , Karar: 2013 / 12593
14 YARGITAY 1.HUKUK DAİRESİ 2016/10444 E.  ,  2019/4121 K.






Copyright © 2020 | cemyeniocak.av.tr